Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

hızla vurmak

  • 1 hızla vurmak

    v. swipe

    Turkish-English dictionary > hızla vurmak

  • 2 hızla alçalıp avına vurmak

    hızla alçalıp avına vurmak (şahin vb.)
    v. stoop

    Turkish-English dictionary > hızla alçalıp avına vurmak

  • 3 vurmak

    1. ألاح [أَلَاحَ]
    Anlamı: görünmek
    2. اتضح [اِتَّضَحَ]
    Anlamı: görünmek
    3. انكشف [اِنْكَشَفَ]
    Anlamı: görünmek
    4. بان [بانَ]
    Anlamı: görünmek
    5. بدا [بَدَا]
    Anlamı: görünmek
    6. برز [بَرَزَ]
    Anlamı: görünmek
    7. تكشف [تَكَشَّفَ]
    Anlamı: görünmek
    8. جرح [جَرَحَ]
    Anlamı: yaralamak
    9. ضرب [ضَرَبَ]
    10. ظهر [ظَهَرَ]
    Anlamı: görünmek
    11. قتل [قَتَلَ]
    Anlamı: öldürmek
    12. كلم [كَلَمَ]
    Anlamı: yaralamak

    Türkçe-Arapça Sözlük > vurmak

  • 4 tepinmek

    1. رفس [رَفَسَ]
    2. ركل [رَكَلَ]

    Türkçe-Arapça Sözlük > tepinmek

  • 5 swipe

    n. kuvvetli vuruş
    ————————
    v. hızla vurmak, kuvvetle vurmak, geçirmek, tokatlamak, çalmak
    * * *
    1. vur (v.) 2. sert vuruş (n.)
    * * *
    1. verb
    (to hit hard: She swiped the tennis ball over the net; He swiped at the wasp but didn't hit it.) kuvvetle vurmak, indirmek
    2. noun
    (a hard hit: She gave the child a swipe.) vuruş, savurma

    English-Turkish dictionary > swipe

  • 6 رفس

    رَفَسَ
    1. çiftelemek
    2. tepmek
    3. tekmelemek
    Anlamı: ayakla vurmak
    4. tepinmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > رفس

  • 7 ركل

    رَكَلَ
    1. çiftelemek
    2. tepmek
    3. tepinmek
    4. tekmelemek
    Anlamı: ayakla vurmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > ركل

  • 8 slam

    kapiyi çarparak kapama; kapinin çarpma sesi; (briçte) islem; çarparak kapamak; çarpilarak kapanmak; hizla vurmak, yere çalmak; siddetle elestirmek, yerden yere vurmak

    English to Turkish dictionary > slam

  • 9 aşk

    aşk s
    1) Liebe f
    biriyle \aşk yapmak mit jdm Liebe machen
    \aşka düşmek sich verlieben
    \aşkını etkilemek için um seiner Liebsten zu imponieren
    yasak \aşk verbotene Liebe
    kumarda kaybeden \aşkta kazanır ( prov) Unglück im Spiel, Glück in der Liebe
    2) ( reg)
    \aşk etmek ( hızla vurmak) hauen; ( tokat) scheuern
    ona ( öyle) bir tokat \aşk etti (ki...) er hat ihm (so) eine gescheuert, (dass...)
    3) ( fam)
    \aşka gelmek ins Schwärmen kommen; ( coşmak) (ganz) aus dem Häuschen geraten
    4) \aşkına um... Willen
    Tanrı [o Allah] \aşkına um Gottes Willen

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > aşk

  • 10 cannon

    büyük top; atesli silah; (bilardoda) karambol,hizla vurmak, çarpmak; topa tutmak, bombardiman etmek; karambol yapmak

    English to Turkish dictionary > cannon

  • 11 shoot

    n. atış, atma, fışkın, vurma, vuruş, av, avlak, budak, çekim, fotoğraf çekme, ateş etme, mesafe, şiddetli akıntı, filiz, sürgün, füze fırlatma, keresteyi rendeleme
    ————————
    v. atmak, avlamak, vurmak, çekmek [fot.], fırlatmak, ateş etmek, öldürmek, şut çekmek, atış yapmak, çekmek, çekim yapmak, hızla geçmek, iğne yapmak, aşı yapmak, sürgün vermek, filizlenmek, yuvarlanmak (varil vb.), perdahlamak (kereste), avlanmak, fırlamak, zonklamak, sancımak, fazla gelmek (gemi safrası)
    * * *
    1. ateş et (v.) 2. av partisi (n.)
    * * *
    [ʃu:t] 1. past tense, past participle - shot; verb
    1) ((often with at) to send or fire (bullets, arrows etc) from a gun, bow etc: The enemy were shooting at us; He shot an arrow through the air.) ateş etmek, atmak, fırlatmak
    2) (to hit or kill with a bullet, arrow etc: He went out to shoot pigeons; He was sentenced to be shot at dawn.) vurmak
    3) (to direct swiftly and suddenly: She shot them an angry glance.) fırlatmak
    4) (to move swiftly: He shot out of the room; The pain shot up his leg; The force of the explosion shot him across the room.) birden ok gibi fırlamak
    5) (to take (usually moving) photographs (for a film): That film was shot in Spain; We will start shooting next week.) fotoğraf çekmek, çekim yapmak
    6) (to kick or hit at a goal in order to try to score.) şut atmak, topa vurmak
    7) (to kill (game birds etc) for sport.) avlamak
    2. noun
    (a new growth on a plant: The deer were eating the young shoots on the trees.) sürgün, filiz
    - shoot down
    - shoot rapids
    - shoot up

    English-Turkish dictionary > shoot

  • 12 slam

    interj. bam, çat, güm
    ————————
    n. çarpma sesi, şelem (briç), sayı almadan biten el
    ————————
    v. çarpmak, çarparak kapatmak, çarparak koymak, veryansın etmek, sövmek, fırça atmak, yenmek, fark atmak, yerden yere vurmak, acımasızca eleştirmek
    * * *
    hızla çarp
    * * *
    [slæm] 1. past tense, past participle - slammed; verb
    1) (to shut with violence usually making a loud noise: The door suddenly slammed (shut); He slammed the door in my face.) çarparak kapa(n)mak
    2) (to strike against something violently especially with a loud noise: The car slammed into the wall.) hızla çarpmak
    2. noun
    ((the noise made by) an act of closing violently and noisily: The door closed with a slam.) küüt/güüm sesi; kapı çarpması

    English-Turkish dictionary > slam

  • 13 bang

    adv. tam, tamamen, bütünüyle
    ————————
    interj. güm, küt, pat, çat
    ————————
    n. gürültü, patlama, patırtı, heyecan, zevk; uyuşturucu enjeksiyonu
    ————————
    v. vurmak, çarpmak, küt diye çarpmak (Argo), güm diye çarpmak (Argo),,hızla çarpmak; sevişmek, yatmak
    * * *
    1. çarp (v.) 2. darbe (n.)
    * * *
    [bæŋ] 1. noun
    1) (a sudden loud noise: The door shut with a bang.) 'bam', 'güm', 'çat' sesi
    2) (a blow or knock: a bang on the head from a falling branch.) şiddetli bir vuruş, darbe
    2. verb
    1) (to close with a sudden loud noise: He banged the door.) kapıyı çarparak kapamak, 'güm'diye kapatmak
    2) (to hit or strike violently, often making a loud noise: The child banged his drum; He banged the book down angrily on the table.) şiddetle vurmak
    3) (to make a sudden loud noise: We could hear the fireworks banging in the distance.) aniden patlamak, gümbürdemek

    English-Turkish dictionary > bang

  • 14 slap

    adv. aniden, ansızın, birden, pat diye, hızla
    ————————
    n. şamar, tokat, şaplak, hakaret, sille
    ————————
    v. şaplak atmak, tokatlamak, şamar atmak, şaplak vurmak, çarpmak, çatmak, çıkışmak, azarlamak, yüzüne vurmak, suratına gelmek
    * * *
    1. tokat at (v.) 2. tokat (n.) 3. vur (v.) 4. vuruş (n.)
    * * *
    [slæp] 1. noun
    (a blow with the palm of the hand or anything flat: The child got a slap from his mother for being rude.) tokat, şamar
    2. verb
    (to give a slap to: He slapped my face.) tokat atmak
    - slap-happy
    - slapstick

    English-Turkish dictionary > slap

  • 15 catapult

    n. fırlatma düzeneği ile ilgili, mancınık, katapült (uçak), sapan, uçak gövdesindeki fırlatma düzeneği
    ————————
    v. fırlatmak, atmak, vurmak
    * * *
    1. katapult 2. mancınık ile at (v.) 3. mancınık (n.)
    * * *
    1. noun
    ((American slingshot) a small forked stick with an elastic string fixed to the two prongs for firing small stones etc, usually used by children.) sapan
    2. verb
    (to throw violently: The driver was catapulted through the windscreen when his car hit the wall.) hızla ve şiddetle fırlatmak

    English-Turkish dictionary > catapult

  • 16 pelt

    n. post, posteki, deri (hayvan), atma, fırlatma, taşa tutma, şiddetli yağma, hız
    ————————
    v. taş atmak, taşlamak, taşa tutmak, yağdırmak, atmak, fırlatmak, dövmek, dayak atmak, bardaktan boşanırcasına yağmak, aralıksız vurmak
    * * *
    1. taşla (v.) 2. taşa tutma (n.)
    * * *
    [pelt]
    1) (to throw (things) at: The children pelted each other with snowballs.) atmak,... yağmuruna tutmak
    2) (to run very fast: He pelted down the road.) hızla koşmak
    3) ((of rain; sometimes also of hailstones) to fall very heavily: You can't leave now - it's pelting (down).) yağmak

    English-Turkish dictionary > pelt

  • 17 pitch

    n. zift, derece, aşama, basamak, perde (ses), vida adımı, eğim, yokuş (uçak), testere dişi, alan, saha, tezgâh, işportacı tezgâhı, göz boyama
    ————————
    v. ziftlemek, zift kaplamak, atmak, çakmak, kurmak, yerleştirmek, yüklemek, akort etmek, perdesini ayarlamak (ses), taş döşemek (yol), sunmak (mal), düşmek, yalpalamak, sendelemek, eğimli olmak, kur yapmak, sokaklarda satmak
    * * *
    1. alçalma yükselme açısı (n.) 2. fırlat (v.) 3. derece (n.)
    * * *
    I 1. [pi ] verb
    1) (to set up (a tent or camp): They pitched their tent in the field.) kurmak
    2) (to throw: He pitched the stone into the river.) atmak, fırlatmak
    3) (to (cause to) fall heavily: He pitched forward.) birden hızla düşmek
    4) ((of a ship) to rise and fall violently: The boat pitched up and down on the rough sea.) yalpalamak, baş kıç vurmak
    5) (to set (a note or tune) at a particular level: He pitched the tune too high for my voice.) belirli bir perdeye akort etmek
    2. noun
    1) (the field or ground for certain games: a cricket-pitch; a football pitch.) alan, saha
    2) (the degree of highness or lowness of a musical note, voice etc.) ses perdesi
    3) (an extreme point or intensity: His anger reached such a pitch that he hit her.) en yüksek düzey
    4) (the part of a street etc where a street-seller or entertainer works: He has a pitch on the High Street.) satış yeri
    5) (the act of pitching or throwing or the distance something is pitched: That was a long pitch.) atma fırlatma
    6) ((of a ship) the act of pitching.) yalpalama, baş kıç vurma
    - pitcher
    - pitched battle
    - pitchfork
    II [pi ] noun
    (a thick black substance obtained from tar: as black as pitch.) simsiyah; zifirî karanlık; zift türevi

    English-Turkish dictionary > pitch

  • 18 smack

    adv. şap diye, şapır şupur, doğruca, tam olarak, tümüyle
    ————————
    n. şamar, tokat, şaplak, şapırtı, şapırdama, şapır şupur öpüş, hafif tad, lezzet, tutam (tuz vb.), iz, tek direkli balıkçı teknesi, canlı balık tutan tekne, şap, şak, şapırt
    ————————
    v. şapırdatmak, şaplak atmak, şaplatmak, şaklatmak, şamar atmak, tokatlamak, şapır şupur öpmek
    * * *
    1. tokat at (v.) 2. tokat (n.)
    * * *
    I 1. [smæk] verb
    (to strike smartly and loudly; to slap: She smacked the child's hand/bottom.) tokatlamak, şamar vurmak
    2. noun
    ((the sound of) a blow of this kind; a slap: He could hear the smack of the waves against the side of the ship.) tokat, şamar
    3. adverb
    (directly and with force: He ran smack into the door.) anîden; hızla
    II 1. [smæk] verb
    ((with of) to have a suggestion of: The whole affair smacks of prejudice.) kokmak, belirtisi olmak
    2. noun
    There's a smack of corruption about this affair.) belirti, emare

    English-Turkish dictionary > smack

  • 19 stoop

    n. eğilme, öne eğilme, kambur durma, yırtıcı kuşun avına saldırması, sundurma, kapı önü verandası
    ————————
    v. eğilmek, öne doğru eğilmek, kambur durmak, alçalmak, tenezzül etmek, eğmek, hızla alçalıp avına vurmak (şahin vb.)
    * * *
    1. öne doğru eğil (v.) 2. eğilme (n.)
    * * *
    [stu:p] 1. verb
    1) (to bend the body forward and downward: The doorway was so low that he had to stoop (his head) to go through it; She stooped down to talk to the child.) eğilmek
    2) (to lower one's (moral) standards by doing something: Surely he wouldn't stoop to cheating!) tenezzül etmek
    2. noun
    (a stooping position of the body, shoulder etc: Many people develop a stoop as they grow older.) kamburunu çıkarma

    English-Turkish dictionary > stoop

  • 20 ضرب

    I
    ضَرَبَ
    1. hareketlenmek
    Anlamı: hareket kazanmak, harekete geçmek
    2. pataklamak
    Anlamı: dövmek
    3. vurmak
    4. dövmek
    II
    ضَرْب
    1. tip
    2. tür
    Anlamı: çeşit
    3. nevi
    Anlamı: çeşit, tür, cins
    4. çeşit
    Anlamı: aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerinden ayrılan yer biri, nevi
    5. zümre
    Anlamı: tür, cins
    6. sınıf
    Anlamı: kategori
    7. dövüş

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > ضرب

См. также в других словарях:

  • vurmak — e, ur 1) Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2) i Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tokat aşk eylemek — hızla vurmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tokat aşk etmek — hızla vurmak Sandalyeyi elinden alıp iki tokat aşk etti. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • indirmek — i 1) Yüksekten, sarp ve kötü yerden veya yukarıdan aşağıya inmesini sağlamak Zeynep i o sel yatağından, yağdan kıl çeker gibi indirdi. Y. Kemal 2) Bir taşıt veya binek hayvanından aşağıya almak 3) Fiyatını azaltmak, düşürmek 4) Hızla vurmak Genç… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yapıştırmak — i, e 1) Yapışmasını sağlamak Mektuplarına kendi pullarını yapıştırırlar, kendi memurlarıyla sevk ederlerdi. F. R. Atay 2) Yaklaştırmak, birbirine dayamak Telefonu iyice kulağına yapıştırıyor. A. İlhan 3) i, mec. Hızla vurmak Tokadı yapıştırdı. 4) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çarpmak — e, ar 1) Hızla değmek, vurmak Ahmet şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, canı acıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Etkisiyle birdenbire hasta etmek Güneş çarpmak. Kömür çarpmak. 3) i Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak Yeşildirek te …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • inmek — den, er 1) Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı 2) Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü. P. Safa 3) Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kamçılamak — i 1) Kamçı ile vurmak 2) Yağmur, kar, rüzgâr hızla çarpmak İlk ışıkla yanaklarını kamçılayan soğuğa rağmen başımı çıkardım, yaklaştığımız Ankara ya baktım. H. E. Adıvar 3) mec. Etkinliğini artırmak, hızlandırmak Solgun ve buruşuk ruhlarımız ona… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • püskürmek — i 1) Ağzında bulunan bir sıvı veya toz durumundaki bir şeyi hızla savurtarak dışarı çıkarmak 2) nsz Yanardağ lav çıkarmak, indifa etmek 3) nsz, mec. Öfkeyi aniden dışarı vurmak Yeniden yepyeni bir insan olmak için zaman zaman bir volkan hâliyle… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tepinmek — nsz 1) Ayaklarını hızla yere vurmak Tekmelediler, üzerime çıkıp tepindiler. S. F. Abasıyanık 2) Öfke ve sevincini açığa vuracak davranışlarda bulunmak Bir zaman erkek arkadaşlar buluşur, tepinir, rakı içer, dövüş eder... S. F. Abasıyanık 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»